Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi7
Bugün Toplam99
Toplam Ziyaret738762
Mutlu Yıllar

Sürekli anlaşmazlığın ve uyumsuzluğun nedenleri; kadınla erkek arasındaki dinsel ve yasal engeller ile toplumların arasındaki sınırlar ve kurallardır!
Adnan YALIM


Yeni yılda çocuklarınıza, bilgi yerine, özgün olanı; sporu, müziği, resim çizmeyi, kitap okumayı, yemek yapmayı, insanların birbirlerinden farklı olduklarını anlamalarını sağlamak için de, sanatı öğretin!

Çocuklarınıza ayrıca; sembol ve ritüeller yerine,

Değerleri; dil ve sanat, hukuk ve tarih, sorumluluk ve sorgulama, çevre ve iklim bilincini...

♠ Yaşamayı; kimseden emir almadan ve kimseye emir vermeden yaşamayı...

Benlik edinmeyi; "kul benlik" değil, "özerk benlik" edinmeyi...

Düşünmeyi; kimseden emir almadan, bağımsız düşünmeyi...

İnanmayı; safsatalara değil, başarıya inanmayı...

Başkalarına değer vermeyi...

Ekip çalışmasının önemini... 

...öğretin çocuklarınıza!

Son Sabah - Leyla Bayazıt



SON SABAH
Leyla Uçar Bayazıt
 

Bu öykü yaşanmış bir olay olup; Diyarbakır'ın merkeze bağlı Bağlar semtindeki Bağlar Sağlık Ocağına 75 m. uzaklıkta oturan 5 kardeşten biri olan 6 yaşındaki kız çocuğu Tenzile Erdoğan'ın aşısı yapılmadığı için Difteri (Kuşpalazı) hastalığına yakalanması ve sonunda ölmesini konu almaktadır. Öykü, Leyla BAYAZIT* tarafından kaleme alınmıştır.


Her sabah bütün kardeşler beşimiz aynı odada uyanırdık .
Bu gün gözlerimi açtım başucumda sadece annem var.
Gözlerinde bana her bakışındaki o sıcacık ışıkları görüyorum.
Ama gözlerime öyle bir bakıyor ki
Sanki O’nun canı benimkinden daha fazla acıyormuş gibi.
Saçımı koklayıp, ellerimi öpüyor
Gözümü açmaya çalışıyorum ama kapaklarını tartamıyorum.
Yatıyorum ama o kadar yorgunum ki...
Yorgunum, sanki evimizin az ötesindeki sağlık ocağının
Bahçe duvarlarının etrafında koşturarak oyun oynamış gibi...
Annem neden bu kadar üzgün acaba?
Biliyorum aslında ben hastalandım diye;
Ama nasılsa iyileşeceğim.
Ne zaman iyileşeceğim acaba?
İyileşip hastaneden eve gidince,
Ablama sımsıkı sarılacağım.
Onu yanaklarından koklayarak öpeceğim,
Öpeceğim ki, yorgunluğu çıksın çünkü,
Annem benim yanımda kalırken
Evimizin bütün işlerini o yapmıştır,
Çok yorulmuştur,
Hem de hiç ders çalışamamıştır
Ama olsun, O yine de sınıfta kalmaz, biliyorum...
Bu sene üçüncü sınıfa geçer.
Ben de seneye okula gidince,
Ağabeyim gibi önce okumayı ben öğreneceğim ki,
Öğretmen bana da hikaye kitabı versin.
Bu kitabı önce eve gelip kardeşlerime okuyacağım ...
Çok uykum geliyor...
Uyumak istiyorum...
Nefes alamıyorum.
Bahçeye çıkmak istiyorum ama, konuşamıyorum...
Bari camın yanına yaklaşsam...
Şu burnuma kapattıkları şeyi çıkarsalar da...
Saçımda, yanaklarımda, dudaklarımda kadife gibi bir şey dolaşıyor
Bu, annemin eli olmalı
Evet, evet... anne kokuyor bu annemin eli.
Gözümü aralamaya çalışıyorum.
Annem neden bu kadar panik ve telaşlı?
Bembeyaz giyimli biri var yanımda
Bu doktor olmalı.
Benim hakkımda konuşuyorlar galiba,
Anlayamıyorum...
Annemin hıçkırıklarını duyuyorum.
Annem ağlarken ben de çok üzülüyorum
Anneciğim, ağlama annem..
Sesim çıkmıyor galiba.
Sesimi duyuramıyorum.
Sesim çıkmıyor ama, annem yanımda!
Gözlerimi açıyorum annemin gözlerinin içine bakarak
Ağlama!... demek istiyorum.
Annem beni duyamadı ama,
Anladı bak...
Başörtüsünün uçlarıyla ıpıslak olmuş yanaklarını kuruluyor.
Bana gülümsemeye çalışıyor
Nefes alamıyorum... Nefes alamıyorum...
Göz kapaklarımı tutamıyorum.
Yanağıma annemin gözyaşı düştü...
Bu kocaman hastaneye dün gelmiştik.
Bugün 9 Ekim Pazartesiymiş.
Biraz önce çok kalabalık bir grubun konuştuklarını duymuştum.
Hepsi benim hakkımda konuşuyorlardı ve
Birileri diğerlerine bir şeyler anlatıyordu.
Gözümü tekrar açıyorum
Kapının yanında birisi babama bir şeyler soruyor,
Bir şeyler anlatıyor,
Hiç AŞI yaptırmadınız mı?
Hayır...
Peki KUŞPALAZI diye bir hastalık duydunuz mu?
Evet...
Duymaya çalışıyorum,
Anlamaya çalışıyorum
Doktorun babamla ne konuştuğunu tam duyamıyorum ama...
Anladığım kadarıyla eğer AŞI olsaymışım,
Şimdi bu kadar hasta olmayacakmışım.
Gözlerim kapanıyor...
Açamıyorum.
Etrafımda gene birileri var galiba birisi diğerlerine yine benden bahsediyor.
"Tenzile ERDOĞAN
6 yaşında kız
Bağlarda oturuyor
Evleri sağlık Ocağına sadece 75 metre uzaklıkta"
Gözlerimi açmaya çalışıyorum ama...
Artık göz kapaklarım hiç kalkmıyor
Nefes alamıyorum anne...
Beni duyabiliyor musun?
Ben senin yanımda olduğunu hissediyorum ama,
Sesim çıkmıyor herhalde...
Sen beni duyamıyorsun anne
Bana cevap vermiyorsun
Nefes alamıyorum...
Sanki birileri boğazımı sıkıyor
Uzakları görüyorum
Çok uzakları
Bulutlar,
Bulutlar var orada ama,
Ben neden nefes alamıyorum?
Annem elimi her zamankinden daha sıkı tutuyor
"Tenzile yavrum dayan... n’olur!
Yavrum n’olur dayan" diyor...
Onun hıçkırıklı sesini duyuyorum ama,
O benimkini duyamıyor,
Zaten cevapta veremiyorum artık ...
Kendimi çok kötü hissediyorum...
Nefes alamıyorum...
Çok canım acıyor,
Uykum geliyor...
Uyumak istiyorum ama,
Uyanamayacakmış gibi hissediyorum kendimi
Ama yine de uyanmak istiyorum
Annemi dışarıya çıkarıyorlar
Anne, beni bırakma!
Lütfen, annemi çıkarmayın!
Beni duymuyorlar
Elimi bıraktı,
Üşüyorum ...
Nefes alamıyorum...
Göz kapaklarım kalkmıyor
Çok uykum var...
Neden annemi çıkarıyorlar?
Neden beni düşünmüyorlar
Nedenini bilmiyorum ama,
Zaten beni düşünseler,
Ben bu kadar hasta olmazdım.
Annemin AŞI olmam gerektiğini bilmediğimden eminim,
Eğer bilseydi ne pahasına olursa olsun,
O bana bu AŞI’yı yaptırırdı.
Ya babam...
Babam da bilmiyor muydu aşı olmam gerektiğini...
Sağlık ocağındaki hemşireler neden bana AŞI yapmadılar
Benim bu kadar hasta olacağımı onlar da bilmiyorlar mıydı ?
Onlarında çocukları benim kadar hasta olsaydı,
Eminim ki onlar da annem kadar üzülürlerdi.
Neden birileri anneme benim aşı olmam gerektiğini söylemedi ?
Annemin bu kadar üzüleceğini düşünmediler mi ?
Ya da.. ya da..
Kim biliyordu?
AMA BEN AŞI OLMAM GEREKTİĞİNİ BİLMEDİĞİMDEN EMİNİM.
Ben bilseydim,
Benim elimde olsaydı,
Uykum gel...

22.05.2002


*Leyla Bayazıt Ahmet Uçar'ın kızıdır.



 
 
 
 
 
Din ve Bilim


Din ve Bilim
Doç. Dr. Şafak Nagajima

Biz insanlar, -bugünkü bilgilerimize göre- diğer canlılardan farklı olarak derin bir düşünme, yansıtma yeteneğine ve öz bilince sahibiz. Bu özelliklerimiz bizi, kendimize, çevremize, yaşama dair karmaşık sorular sormaya ve anlam arayışına iter. Kimimiz cevapları dini inançlar ve öğretilerde ararken, kimimiz de bilimin bistürisiyle yara yara, bilinmezin derinliklerine ulaşmaya çalışır.
Peki bu iki yaklaşımın arasındaki temel farklar nedir?
Dinler, bir inanç sistemi temelinde şekillenir ve yaşamın anlamını yaratıcı bir güç veya ilahi bir amaca bağlarlar. Kutsal metinler, ritüeller ve gelenekler aracılığıyla bu anlamı sunarlar.  Din, genellikle şüpheye yer bırakmayacak mutlak bir doğruyu hedefler ve o doğruya inanmayı amaçlar.
Bilim ise şüphecilik ve sorgulamaya dayanır. Gerçeği gözlem ve deneye dayalı objektif ve kanıtlanabilir bir yöntemle arar. Bilim insanlarının amacı, evreni ve insan yaşamını mantıklı ve deneylere dayalı açıklamalarla anlamaktır.
Dinler, genellikle değişmeyen ve sınanamayan bir inanca dayanır. Yanlışlanamaz veya test edilemezler. Örneğin, yaratılış konusu, evrenin nasıl yaratıldığına dair kesin bir inanç içerir.
Bilim ise yanlışlanabilirlik ilkesine dayanır. Bilimsel iddialar test edilebilir ve sınanabilir. Bilimsel bir açıklama veya teorinin yanlış olduğu deney veya gözlemle kanıtlanabilir.  Örneğin, yerçekimi teorisi belirli deneylerle sınanabilir ve yanlışlanabilir.
Dinler, genellikle doğaüstü bir varlık veya güç tarafından yönlendirildiğine inanılan bir anlamı öne çıkarır. İnsanların yaşamları, ilahi bir plana göre şekillenir. Evrenin kökeni, yaşamın amacı ve ölüm sonrası yaşam gibi metafizik soruları yanıtlamaya çalışırlar.
Bilim, doğaüstü açıklamalara dayanmaz ve kanıtı olmayan iddialarda bulunmaz. Kanıtı olmayan bir iddia zaten bilimsel değildir. Evrenin işleyişini doğa yasalarını kullanarak anlamaya çalışır. Bilim insanları, temel metafizik soruları yanıtlamak yerine gözlem ve deneylere dayalı olarak ölçülebilir ve anlaşılabilir gerçekleri anlamaya çalışırlar.
Dinler, genellikle kişisel inanç ve deneyimle ilişkilendirilirler. Her insan dinini kişisel bir biçimde yaşar ve yaşamın anlamını kendine özgü bir şekilde deneyimler.
Bilim ise evrensel ve nesnel bir perspektifi vurgular. Her yerde geçerli olabilecek bilgilere ve anlamlara ulaşma amacını taşır. Bilimsel bilgi, kişisel inançlardan bağımsızdır ve genellikle genel kabul gören gerçeklere dayanır.
Özetle, yaşamın anlamını dinlerde bulmakla bilimde aramak arasındaki temel fark, inanç ve şüphecilik, doğaüstü ve doğal, mutlaklık ve test edilebilirlik/yanlışlanabilirlik, kişisel ve evrensel gibi unsurları içerir. Bu iki yaklaşımın farklılıkları, insanların yaşamı yorumlama biçimlerini önemli ölçüde etkiler. Her iki yaklaşım da insanlar için farklı anlam ve tatmin kaynakları olabilir.

Doç. Dr. Şafak Nakajima