Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam93
Toplam Ziyaret738756
Mutlu Yıllar

Sürekli anlaşmazlığın ve uyumsuzluğun nedenleri; kadınla erkek arasındaki dinsel ve yasal engeller ile toplumların arasındaki sınırlar ve kurallardır!
Adnan YALIM


Yeni yılda çocuklarınıza, bilgi yerine, özgün olanı; sporu, müziği, resim çizmeyi, kitap okumayı, yemek yapmayı, insanların birbirlerinden farklı olduklarını anlamalarını sağlamak için de, sanatı öğretin!

Çocuklarınıza ayrıca; sembol ve ritüeller yerine,

Değerleri; dil ve sanat, hukuk ve tarih, sorumluluk ve sorgulama, çevre ve iklim bilincini...

♠ Yaşamayı; kimseden emir almadan ve kimseye emir vermeden yaşamayı...

Benlik edinmeyi; "kul benlik" değil, "özerk benlik" edinmeyi...

Düşünmeyi; kimseden emir almadan, bağımsız düşünmeyi...

İnanmayı; safsatalara değil, başarıya inanmayı...

Başkalarına değer vermeyi...

Ekip çalışmasının önemini... 

...öğretin çocuklarınıza!

Bir İnsan - Suavi CESUR

KEMAL USTA - BİR İNSAN

SUAVİ CESUR

Kemal Usta - Bizim yaş grubumuzdan olan ve köylerde yaşayan insanlar çok iyi bilirler, eskiden sünnet yapan ustalar, yılın belirli mevsimlerinde köy köy dolaşırlar, sünnet olacak çocukları, aşağı mahalleden yukarıya doğru sünnet ederlerdi. Şimdiki gibi görkemli salon düğünleri, yemekli ev düğünleri olmazdı.

Köy düğünleri eskisi gibi olmasa da, yapılan düğünlerde geçmiş yıllara dönük bir şeyler bulmak yine de mümkün. Düğün ve sünnet denince akla ilk gelen ustalardan bir tanesi de, Kemal Ustadır şüphesiz! Engin ruhuyla, sevecen tavrıyla, güler yüzü ile tanıdığı tanımadığı tüm insanlara, ya eğilerek selam verir, ya da elini göğsünün üzerine götürerek. Onun için küçük yaşlı fark etmez, bir gönül insanıdır Kemal Usta.

Bu hafta da tırmandık Bâlâ mahallesinin taşlı yokuşunu, vardık ustaların sokağına ve çaldık kapısını Kemal Ustanın, buyur etti içeriye ama havanın güzel olması nedeni ile dışarıda oturma konusunda anlaştık. Ben kendisine geliş amacımı anlatırken, kaşla göz arası bol köpüklü kahveler geldi, tabi ki doğal olarak sohbette koyulaştı. Dinleyelim mi Kemal Ustayı?

“1934 Yılında Adananın Kozan Kazasının, Hacımirza Köyünde doğdum. ikisi Kız beş kardeşten biriyim. Benim aklım ermiyor ama babam gil 1936'da Sivas'ın Şarkışla İlçesi Alakilise köyüne göç etmişler. Alakilise 120 haneli bir köy. Ben on dokuz yaşına kadar bu köyde kaldım, köyümüzün okulu olmadığı için okula gidemedim, o yüzden okuma yazma da bilmem.

Küçük yaşlarda babamın yanıda davul zurna çalmayı, darbuka çalmayı, sünnet yapmayı öğrendim. Hacıbektaş Veli'ye olan inancımız ve bağlılığımız nedeniyle, işlerin kötü gitmesini de bahane ederek, 1953 yılında köyümüzü terk ederek Hacıbektaş'a geldik. Burada sünnet yapan, düğün çalan bir iki grubun haricinde çok fazla kişi yoktu. Biz dört - beş aile gelmiştik. İşlerimiz iyi gitti, hele köylerden çevre edinince, daha da iyi oldu.

Bazı köylerde bensiz düğün yapmayı istemezler, sağ olsunlar takdir onların, hatta başka düğünlerle anlaşırım düşüncesi ile iki - üç ay önceden kapora vererek anlaşmaya gelenler olur. Bu çevrede hemen herkesin ekmeğini yedim, hiç kimseyi de incitmedim. Düğün çalarken yedi yaşındaki çocuğun nazına oynarım. Bazı köylere düğün çalmaya gitmek istemem, çünkü insanları cahildir, yobazdır, laf anlamazdır. Yirmi dört saat hiç durmadan çalgı çalsan yaranamazsın, seni adam yerine koymazlar, hor bakarlar, dinlenmeye ihtiyacın olduğunu düşünmezler. Ne kadar acı, bu bizim sanatımız, ekmeğimiz, aşımız, her şeyimiz.

Biz bilindiği gibi sezonluk çalışan insanlarız. Yani yazın çalışır, kışın yeriz. Ev geçindirmek çok zora vardı ama idare etmeye çalışıyoruz. Çocuklarımın hepsi de yuvasını kurdu. Oğlumun birisi Banka emeklisi, birisi öğretmen emeklisi, birisi benim gibi müzisyenlik yapıyor, bir diğeri de Kültür Bakanlığı'na bağlı Hacıbektaş Semah Ekibi'nde görev yapıyor. Hepsi de sağ olsun, yetiştiremediğim zaman yardım ediyorlar.

Bu şartlarda kiracı bari değilim. 1968 senesinde ev yerlerimizi eski Bala mahallesi muhtarı rahmetli Sadığın Muharremden 750 liraya satın almıştım. 1970 yılında bir gecekondu yaparak içine girdik.

Başımdan geçen ilginç bir olayı anlatayım; Kırşehir'in Killik mahallesinde düğün çalıyoruz. Sarhoş, kendini bilmez birisi, belinden iki silah çıkardı anlıma dayadı. Ben giderken taksinin önüne oturacaksın zurna çalacaksın diye. Hiç olacak gibi değil, her iki türlü de can korkusu yaşıyorsun. Nasıl kurtulacağım diye düşünürken polis ekibi geldi, baktılar adamlar sarhoş, laf anlamıyorlar. "Bu saatte çalgı mı çalınır?" diyerek biz çalgıcıları karakola götürdüler. Sabaha kadar orada kaldık ve bir beladan kurtulmuş olduk. Daha sonra da buna benzer bir çok tehlikeler yaşadık. Ama ne yaparsın. Biz ekmek paramızı böyle kazanmak durumundayız, umarım insanlar tez zamanda bu silah kullanma alışkanlığından kurtulur!” diyerek sözlerini bağlıyor Kemal Süle Usta..

Bu güzel dileklere katılmamak mümkün değil Kemal Usta. Sağlık, mutluluk ve esenlik dolu uzun bir yaşam diliyorum.

Suavi Cesur, 22 Nisan 2006, Cumartesi/Bir İnsan.



Yorumlar - Yorum Yaz
Din ve Bilim


Din ve Bilim
Doç. Dr. Şafak Nagajima

Biz insanlar, -bugünkü bilgilerimize göre- diğer canlılardan farklı olarak derin bir düşünme, yansıtma yeteneğine ve öz bilince sahibiz. Bu özelliklerimiz bizi, kendimize, çevremize, yaşama dair karmaşık sorular sormaya ve anlam arayışına iter. Kimimiz cevapları dini inançlar ve öğretilerde ararken, kimimiz de bilimin bistürisiyle yara yara, bilinmezin derinliklerine ulaşmaya çalışır.
Peki bu iki yaklaşımın arasındaki temel farklar nedir?
Dinler, bir inanç sistemi temelinde şekillenir ve yaşamın anlamını yaratıcı bir güç veya ilahi bir amaca bağlarlar. Kutsal metinler, ritüeller ve gelenekler aracılığıyla bu anlamı sunarlar.  Din, genellikle şüpheye yer bırakmayacak mutlak bir doğruyu hedefler ve o doğruya inanmayı amaçlar.
Bilim ise şüphecilik ve sorgulamaya dayanır. Gerçeği gözlem ve deneye dayalı objektif ve kanıtlanabilir bir yöntemle arar. Bilim insanlarının amacı, evreni ve insan yaşamını mantıklı ve deneylere dayalı açıklamalarla anlamaktır.
Dinler, genellikle değişmeyen ve sınanamayan bir inanca dayanır. Yanlışlanamaz veya test edilemezler. Örneğin, yaratılış konusu, evrenin nasıl yaratıldığına dair kesin bir inanç içerir.
Bilim ise yanlışlanabilirlik ilkesine dayanır. Bilimsel iddialar test edilebilir ve sınanabilir. Bilimsel bir açıklama veya teorinin yanlış olduğu deney veya gözlemle kanıtlanabilir.  Örneğin, yerçekimi teorisi belirli deneylerle sınanabilir ve yanlışlanabilir.
Dinler, genellikle doğaüstü bir varlık veya güç tarafından yönlendirildiğine inanılan bir anlamı öne çıkarır. İnsanların yaşamları, ilahi bir plana göre şekillenir. Evrenin kökeni, yaşamın amacı ve ölüm sonrası yaşam gibi metafizik soruları yanıtlamaya çalışırlar.
Bilim, doğaüstü açıklamalara dayanmaz ve kanıtı olmayan iddialarda bulunmaz. Kanıtı olmayan bir iddia zaten bilimsel değildir. Evrenin işleyişini doğa yasalarını kullanarak anlamaya çalışır. Bilim insanları, temel metafizik soruları yanıtlamak yerine gözlem ve deneylere dayalı olarak ölçülebilir ve anlaşılabilir gerçekleri anlamaya çalışırlar.
Dinler, genellikle kişisel inanç ve deneyimle ilişkilendirilirler. Her insan dinini kişisel bir biçimde yaşar ve yaşamın anlamını kendine özgü bir şekilde deneyimler.
Bilim ise evrensel ve nesnel bir perspektifi vurgular. Her yerde geçerli olabilecek bilgilere ve anlamlara ulaşma amacını taşır. Bilimsel bilgi, kişisel inançlardan bağımsızdır ve genellikle genel kabul gören gerçeklere dayanır.
Özetle, yaşamın anlamını dinlerde bulmakla bilimde aramak arasındaki temel fark, inanç ve şüphecilik, doğaüstü ve doğal, mutlaklık ve test edilebilirlik/yanlışlanabilirlik, kişisel ve evrensel gibi unsurları içerir. Bu iki yaklaşımın farklılıkları, insanların yaşamı yorumlama biçimlerini önemli ölçüde etkiler. Her iki yaklaşım da insanlar için farklı anlam ve tatmin kaynakları olabilir.

Doç. Dr. Şafak Nakajima