KEMAL USTA - BİR İNSAN
SUAVİ CESUR
Kemal Usta - Bizim yaş grubumuzdan olan ve köylerde yaşayan insanlar çok iyi bilirler, eskiden sünnet yapan ustalar, yılın belirli mevsimlerinde köy köy dolaşırlar, sünnet olacak çocukları, aşağı mahalleden yukarıya doğru sünnet ederlerdi. Şimdiki gibi görkemli salon düğünleri, yemekli ev düğünleri olmazdı.
Köy düğünleri eskisi gibi olmasa da, yapılan düğünlerde geçmiş yıllara dönük bir şeyler bulmak yine de mümkün. Düğün ve sünnet denince akla ilk gelen ustalardan bir tanesi de, Kemal Ustadır şüphesiz! Engin ruhuyla, sevecen tavrıyla, güler yüzü ile tanıdığı tanımadığı tüm insanlara, ya eğilerek selam verir, ya da elini göğsünün üzerine götürerek. Onun için küçük yaşlı fark etmez, bir gönül insanıdır Kemal Usta.
Bu hafta da tırmandık Bâlâ mahallesinin taşlı yokuşunu, vardık ustaların sokağına ve çaldık kapısını Kemal Ustanın, buyur etti içeriye ama havanın güzel olması nedeni ile dışarıda oturma konusunda anlaştık. Ben kendisine geliş amacımı anlatırken, kaşla göz arası bol köpüklü kahveler geldi, tabi ki doğal olarak sohbette koyulaştı. Dinleyelim mi Kemal Ustayı?
“1934 Yılında Adananın Kozan Kazasının, Hacımirza Köyünde doğdum. ikisi Kız beş kardeşten biriyim. Benim aklım ermiyor ama babam gil 1936'da Sivas'ın Şarkışla İlçesi Alakilise köyüne göç etmişler. Alakilise 120 haneli bir köy. Ben on dokuz yaşına kadar bu köyde kaldım, köyümüzün okulu olmadığı için okula gidemedim, o yüzden okuma yazma da bilmem.
Küçük yaşlarda babamın yanıda davul zurna çalmayı, darbuka çalmayı, sünnet yapmayı öğrendim. Hacıbektaş Veli'ye olan inancımız ve bağlılığımız nedeniyle, işlerin kötü gitmesini de bahane ederek, 1953 yılında köyümüzü terk ederek Hacıbektaş'a geldik. Burada sünnet yapan, düğün çalan bir iki grubun haricinde çok fazla kişi yoktu. Biz dört - beş aile gelmiştik. İşlerimiz iyi gitti, hele köylerden çevre edinince, daha da iyi oldu.
Bazı köylerde bensiz düğün yapmayı istemezler, sağ olsunlar takdir onların, hatta başka düğünlerle anlaşırım düşüncesi ile iki - üç ay önceden kapora vererek anlaşmaya gelenler olur. Bu çevrede hemen herkesin ekmeğini yedim, hiç kimseyi de incitmedim. Düğün çalarken yedi yaşındaki çocuğun nazına oynarım. Bazı köylere düğün çalmaya gitmek istemem, çünkü insanları cahildir, yobazdır, laf anlamazdır. Yirmi dört saat hiç durmadan çalgı çalsan yaranamazsın, seni adam yerine koymazlar, hor bakarlar, dinlenmeye ihtiyacın olduğunu düşünmezler. Ne kadar acı, bu bizim sanatımız, ekmeğimiz, aşımız, her şeyimiz.
Biz bilindiği gibi sezonluk çalışan insanlarız. Yani yazın çalışır, kışın yeriz. Ev geçindirmek çok zora vardı ama idare etmeye çalışıyoruz. Çocuklarımın hepsi de yuvasını kurdu. Oğlumun birisi Banka emeklisi, birisi öğretmen emeklisi, birisi benim gibi müzisyenlik yapıyor, bir diğeri de Kültür Bakanlığı'na bağlı Hacıbektaş Semah Ekibi'nde görev yapıyor. Hepsi de sağ olsun, yetiştiremediğim zaman yardım ediyorlar.
Bu şartlarda kiracı bari değilim. 1968 senesinde ev yerlerimizi eski Bala mahallesi muhtarı rahmetli Sadığın Muharremden 750 liraya satın almıştım. 1970 yılında bir gecekondu yaparak içine girdik.
Başımdan geçen ilginç bir olayı anlatayım; Kırşehir'in Killik mahallesinde düğün çalıyoruz. Sarhoş, kendini bilmez birisi, belinden iki silah çıkardı anlıma dayadı. Ben giderken taksinin önüne oturacaksın zurna çalacaksın diye. Hiç olacak gibi değil, her iki türlü de can korkusu yaşıyorsun. Nasıl kurtulacağım diye düşünürken polis ekibi geldi, baktılar adamlar sarhoş, laf anlamıyorlar. "Bu saatte çalgı mı çalınır?" diyerek biz çalgıcıları karakola götürdüler. Sabaha kadar orada kaldık ve bir beladan kurtulmuş olduk. Daha sonra da buna benzer bir çok tehlikeler yaşadık. Ama ne yaparsın. Biz ekmek paramızı böyle kazanmak durumundayız, umarım insanlar tez zamanda bu silah kullanma alışkanlığından kurtulur!” diyerek sözlerini bağlıyor Kemal Süle Usta..
Bu güzel dileklere katılmamak mümkün değil Kemal Usta. Sağlık, mutluluk ve esenlik dolu uzun bir yaşam diliyorum.
Suavi Cesur, 22 Nisan 2006, Cumartesi/Bir İnsan.