Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam249
Toplam Ziyaret739586
Mutlu Yıllar

Sürekli anlaşmazlığın ve uyumsuzluğun nedenleri; kadınla erkek arasındaki dinsel ve yasal engeller ile toplumların arasındaki sınırlar ve kurallardır!
Adnan YALIM


Yeni yılda çocuklarınıza, bilgi yerine, özgün olanı; sporu, müziği, resim çizmeyi, kitap okumayı, yemek yapmayı, insanların birbirlerinden farklı olduklarını anlamalarını sağlamak için de, sanatı öğretin!

Ayrıca; sembol ve ritüeller yerine,

Değerleri; dil ve sanat, hukuk ve tarih, sorumluluk ve sorgulama, çevre ve iklim bilincini...

♠ Yaşamayı; kimseden emir almadan ve kimseye emir vermeden yaşamayı...

Benlik edinmeyi; "kul benlik" değil, "özerk benlik" edinmeyi...

Düşünmeyi; kimseden emir almadan, bağımsız düşünmeyi...

İnanmayı; safsatalara değil, başarıya inanmayı...

Başkalarına değer vermeyi...

Ekip çalışmasının önemini... 

...öğretin çocuklarınıza!

Hastamın Ögretmeni - 8 - Nahit Hanım ve Orhan Veli (2)

Hastamın Öğretmeni

8 - NAHİT HANIM VE ORHAN VELİ (2)

1949-1950 yıllarında; Orhan Veli, Abidin Dino, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Necati Cumalı, Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat… “Yaprak” adında bir dergi çıkarırlar. Derginin masraflarını Nahit Hanım ve Dışişleri Bakanlığında çalışan Mahmut Dikerdem karşılar. 15 günde bir yayınlanan Yaprak Dergisi ancak 28 sayı çıkarabilir. Son sayının çıkması için yine para yoktur. Önce giydiği paltoyu, sonra da Abidin Dino’nun hediye ettiği resmi satmak zorunda kalır Orhan Veli. Kışın Ankara soğuğunda, üşüdüğünden dert yanmaz da paltosuz sokakta dolaşmaktan utandığını söyler büyük şair. Ünlü Fransız şair Philippe Soupault, büyükelçiliğin daveti üzerine Ankara’ya geldiğinde, ısrarla “Yaprak” dergisinin yönetim evini görmek ister. Oysa derginin bir yönetim bürosu bile yoktur. Alelacele, Orhan Veli’nin kalmakta olduğu  apartmanın bahçesindeki müştemilat onarılır ve Nahit Hanımın getirdiği eşyalarla döşenerek, “Yaprak” dergisinin yönetim eviymiş gibi Fransız şair davet edilir. Şiirin geleceği konusunda tartışma ve sohbet yapılır ve Orhan Veli’nin, kendisinden Türkçeye çevirdiği şiirler okunur.

Fransız şair ülkesine dönerken, “Ben şiiri Türkiye’de buldum,” diye demeçler verir.

Şiirimizdeki “Garip” akımının 3 silahşoru; Orhan Veli, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet’tir. Şiirdeki ölçüyü, uyağı ve ağdalı sözcükleri kullanmayı benimsemedikleri için; hakaret boyutuna varan eleştirilere uğramışlar, fakat şiiri de tramvaylara, kahvelere, evlere taşımışlardır.

Sait Faik bir gün,”Sende nasır var mı?” diye sorar Orhan Veli’ye. “Süleyman Efendi Şiirinden sonra, ahı tuttu, bende nasır çıktı.”

Şiirin tamamını bilmesek de şiirde geçen “Yazık oldu Süleyman Efendiye,” dizesini bugün de kullanmaya devam etmekteyiz:

Hiçbir şeyden çekmedi dünyada nasırdan çektiği kadar;
hatta çirkin yaratıldığından bile o kadar müteessir değildi;
kundurası vurmadığı zamanlarda
anmazdı ama Allahın adını,
günahkâr da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendi'ye.

İstanbul’daki bir ecza laboratuarı, bir nasır ilacı çıkarmak üzeredir ve ilaç kutusunun üzerine, Orhan Veli’nin nasırla ilgili yukarıdaki dizlerini koymak için yüklüce bir para teklif eder. Beş parasız olmasına rağmen, cebi delik şair Orhan Veli, bu teklifi geri çevirir.

 


          
 

 


Yorumlar - Yorum Yaz
Din ve Bilim


Din ve Bilim
Doç. Dr. Şafak Nagajima

Biz insanlar, -bugünkü bilgilerimize göre- diğer canlılardan farklı olarak derin bir düşünme, yansıtma yeteneğine ve öz bilince sahibiz. Bu özelliklerimiz bizi, kendimize, çevremize, yaşama dair karmaşık sorular sormaya ve anlam arayışına iter. Kimimiz cevapları dini inançlar ve öğretilerde ararken, kimimiz de bilimin bistürisiyle yara yara, bilinmezin derinliklerine ulaşmaya çalışır.
Peki bu iki yaklaşımın arasındaki temel farklar nedir?
Dinler, bir inanç sistemi temelinde şekillenir ve yaşamın anlamını yaratıcı bir güç veya ilahi bir amaca bağlarlar. Kutsal metinler, ritüeller ve gelenekler aracılığıyla bu anlamı sunarlar.  Din, genellikle şüpheye yer bırakmayacak mutlak bir doğruyu hedefler ve o doğruya inanmayı amaçlar.
Bilim ise şüphecilik ve sorgulamaya dayanır. Gerçeği gözlem ve deneye dayalı objektif ve kanıtlanabilir bir yöntemle arar. Bilim insanlarının amacı, evreni ve insan yaşamını mantıklı ve deneylere dayalı açıklamalarla anlamaktır.
Dinler, genellikle değişmeyen ve sınanamayan bir inanca dayanır. Yanlışlanamaz veya test edilemezler. Örneğin, yaratılış konusu, evrenin nasıl yaratıldığına dair kesin bir inanç içerir.
Bilim ise yanlışlanabilirlik ilkesine dayanır. Bilimsel iddialar test edilebilir ve sınanabilir. Bilimsel bir açıklama veya teorinin yanlış olduğu deney veya gözlemle kanıtlanabilir.  Örneğin, yerçekimi teorisi belirli deneylerle sınanabilir ve yanlışlanabilir.
Dinler, genellikle doğaüstü bir varlık veya güç tarafından yönlendirildiğine inanılan bir anlamı öne çıkarır. İnsanların yaşamları, ilahi bir plana göre şekillenir. Evrenin kökeni, yaşamın amacı ve ölüm sonrası yaşam gibi metafizik soruları yanıtlamaya çalışırlar.
Bilim, doğaüstü açıklamalara dayanmaz ve kanıtı olmayan iddialarda bulunmaz. Kanıtı olmayan bir iddia zaten bilimsel değildir. Evrenin işleyişini doğa yasalarını kullanarak anlamaya çalışır. Bilim insanları, temel metafizik soruları yanıtlamak yerine gözlem ve deneylere dayalı olarak ölçülebilir ve anlaşılabilir gerçekleri anlamaya çalışırlar.
Dinler, genellikle kişisel inanç ve deneyimle ilişkilendirilirler. Her insan dinini kişisel bir biçimde yaşar ve yaşamın anlamını kendine özgü bir şekilde deneyimler.
Bilim ise evrensel ve nesnel bir perspektifi vurgular. Her yerde geçerli olabilecek bilgilere ve anlamlara ulaşma amacını taşır. Bilimsel bilgi, kişisel inançlardan bağımsızdır ve genellikle genel kabul gören gerçeklere dayanır.
Özetle, yaşamın anlamını dinlerde bulmakla bilimde aramak arasındaki temel fark, inanç ve şüphecilik, doğaüstü ve doğal, mutlaklık ve test edilebilirlik/yanlışlanabilirlik, kişisel ve evrensel gibi unsurları içerir. Bu iki yaklaşımın farklılıkları, insanların yaşamı yorumlama biçimlerini önemli ölçüde etkiler. Her iki yaklaşım da insanlar için farklı anlam ve tatmin kaynakları olabilir.

Doç. Dr. Şafak Nakajima