Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam104
Toplam Ziyaret738767
Mutlu Yıllar

Sürekli anlaşmazlığın ve uyumsuzluğun nedenleri; kadınla erkek arasındaki dinsel ve yasal engeller ile toplumların arasındaki sınırlar ve kurallardır!
Adnan YALIM


Yeni yılda çocuklarınıza, bilgi yerine, özgün olanı; sporu, müziği, resim çizmeyi, kitap okumayı, yemek yapmayı, insanların birbirlerinden farklı olduklarını anlamalarını sağlamak için de, sanatı öğretin!

Çocuklarınıza ayrıca; sembol ve ritüeller yerine,

Değerleri; dil ve sanat, hukuk ve tarih, sorumluluk ve sorgulama, çevre ve iklim bilincini...

♠ Yaşamayı; kimseden emir almadan ve kimseye emir vermeden yaşamayı...

Benlik edinmeyi; "kul benlik" değil, "özerk benlik" edinmeyi...

Düşünmeyi; kimseden emir almadan, bağımsız düşünmeyi...

İnanmayı; safsatalara değil, başarıya inanmayı...

Başkalarına değer vermeyi...

Ekip çalışmasının önemini... 

...öğretin çocuklarınıza!

Hoh - İbrahim Çöl



HOH
Eşref Çelik ağabeye saygılarımla,
İbrahim Çöl

Gönderdiği seçkin yazılarla sitemizin güncel kalmasına önemli ölçüde destek veren öğretmen İbrahim Çöl’e teşekkürler sunarız!
kosektas.net

Masmavi gökyüzünün yıldız aydınlığında oturmuş konuşuyorlardı. Üç dört kişi. Cami önündeki hangi tarihi betimlediği bilinmeyen elips şekilli beyaz taş üzerinde. Etraf alabildiğince sakin, hava oldukça dingin.

Bozkırın ortasında hiç örneği bulunmayan bir yontulmuş taş. Kim getirmiş, kim koymuştu, buraya nereden gelmişti. Anlattılar rivayetleri, söylentileri, üstündeki okunmayan yazıları özlü özlü sözlerle.


Fotograf: Ahmet Çelik

İlk akşamdan fark edemedikleri soğuk, yavaş yavaş, sinsi sinsi sararken vücutlarını, sıkıca yanaştılar vücut vücuda. Sinsi soğuğu bilen tedbirliler dış tarafa, gömlekliler tişörtlüler iç tarafa. Uzun zamandır birbirlerini görmeyen köylülerdi serpilen yaş aralığında. Kimisinin gençlik, kimisinin çocukluk anılarıydı birlikte yaşanılan, anılan. Bazen gülüyor, bazen hüzünleniyor, bazen üzülüyorlardı yaşadıklarına. Hasretle, özlemle yâd ettiler geçmiş yıllarını. Uzun zamandır görüşememişliğin hasretiyle erittiler içlerini. Harman ettiler, kaynattılar neşeyle, geçmişin yolculuğunda. Soğuk titretirken, ısıttı anılar, ısıttı canlarını. Sinmiş, silinmiş olanlar canlandı, yürekleri kıpır kıpır kıpırdadı.

Üzülürken genç gidenlere, başarılı olanlar sevindirdi, coşturdu içlerini. Kalkmak istemediler, ne kadar üşüseler de, titretse de gecenin berrak mavi ayazı. Çocukluk, ilk gençlik yıllarında böyle değildi ağustos geceleri. Harman gecelerinin yaşanmış anılarını anlattılar. Kimin kimi korkuttuğunu. Bu zamanda çalınan koyunları kurtların nasıl yediğini, gülüşerek dinlediler bir parça deri bir ayak, çoban oyununu. Çok mu gürültü çıkardılar, çok mu ses yaptılar?

Elinde her zaman bir şeylerle görünen Eşref ağabeyin kimliksiz silueti göründü önce. Elinde, kilim ipinden örme anahtarlığın ucunda bağlı ahır kapısı anahtarı. Geldi katıldı, daha da geçmiş anılarla sohbete. Konu ‘bilim’di, ‘fen’di, ‘tıp’tı ki anlattı.

Anam hastaydı, yatardı kalkmadan. Her yandan çareler aranıyordu, hoca, ebe, ocaklardan, taşlardan ama bir türlü iyileşmiyordu yatarak. Duymuş, dağın ardında bir hoca varmış, mıska yazarmış, çare olurmuş derin! Babam.

-Yarın git, anana bir tane yazdır da gel.

“On, on iki yaşında ya varım, ya yokum. Bilemem oraları, köyleri. Mümkün mü ki, gitmem demek. Ancak gidilecek yolu yok.

Sabah vakti zayıf, cılız boz bir eşekle yola çıktım. İkindiye ancak Kıyınardı, Gökkıyı, Şehir Yolu ile aştım tepeyi. Sarı sıcak. Eşek zaten kendini götüremiyor, ben çekiyorum yularından yürüsün diye. Akşam geç vakitte sorarak  vardım hocanın evine. Kara, isli çıradan görünmüyor, hiçbir şey seçilmiyor; ne var, ne yok. Babamın selamını söyledim, niye geldiğimi de.

Oturttu Hoca kendince okuyarak. Yazdı, karaladı bir şeyler verdi, ne yapılacağını da söyleyerek.

Orada kalmak istemediğimden belki, başka nedenlerle kal demelerine, yat sabah gidersin ikazlarına rağmen, ısrar ederek ayrıldım Hocanın evinden.

Yolun yarısını geldim gelmedim, öyle bir yağmur bastırdı ki, göz gözü görmüyor. Eşek bile yürüyemiyor. Rüzgârla birlikte çarpan yağmur taneleri iliklerime kadar ıslatıyor. Bir taraftan da saklıyorum Hocanın yazdıklarını, ıslanmasın diye. Nerede ise karnıma sokacağım.

Kendime kızıyorum bir taraftan, “niye kalmadım” diye, hayıflanarak. Geldiğim yerde bir karaltı gördüm. Bu bir mağaranın girişi idi, indim. Bir hoh diyorum, bir hoh da içeriden geliyor. Korktukça korkuyorum.

Giremedim. Islana ıslana, donarak soğuktan, yürümeye devam ettim.”

Bizler bu yaşanmışlığı dinlerken yaz ortasında, köyümüzün havası da bizi üşüttü, bunca sıcaklığıyla anlatırken Eşref ÇELİK. 18.10.2010, İbrahim ÇÖL


 

 


Yorumlar - Yorum Yaz
Din ve Bilim


Din ve Bilim
Doç. Dr. Şafak Nagajima

Biz insanlar, -bugünkü bilgilerimize göre- diğer canlılardan farklı olarak derin bir düşünme, yansıtma yeteneğine ve öz bilince sahibiz. Bu özelliklerimiz bizi, kendimize, çevremize, yaşama dair karmaşık sorular sormaya ve anlam arayışına iter. Kimimiz cevapları dini inançlar ve öğretilerde ararken, kimimiz de bilimin bistürisiyle yara yara, bilinmezin derinliklerine ulaşmaya çalışır.
Peki bu iki yaklaşımın arasındaki temel farklar nedir?
Dinler, bir inanç sistemi temelinde şekillenir ve yaşamın anlamını yaratıcı bir güç veya ilahi bir amaca bağlarlar. Kutsal metinler, ritüeller ve gelenekler aracılığıyla bu anlamı sunarlar.  Din, genellikle şüpheye yer bırakmayacak mutlak bir doğruyu hedefler ve o doğruya inanmayı amaçlar.
Bilim ise şüphecilik ve sorgulamaya dayanır. Gerçeği gözlem ve deneye dayalı objektif ve kanıtlanabilir bir yöntemle arar. Bilim insanlarının amacı, evreni ve insan yaşamını mantıklı ve deneylere dayalı açıklamalarla anlamaktır.
Dinler, genellikle değişmeyen ve sınanamayan bir inanca dayanır. Yanlışlanamaz veya test edilemezler. Örneğin, yaratılış konusu, evrenin nasıl yaratıldığına dair kesin bir inanç içerir.
Bilim ise yanlışlanabilirlik ilkesine dayanır. Bilimsel iddialar test edilebilir ve sınanabilir. Bilimsel bir açıklama veya teorinin yanlış olduğu deney veya gözlemle kanıtlanabilir.  Örneğin, yerçekimi teorisi belirli deneylerle sınanabilir ve yanlışlanabilir.
Dinler, genellikle doğaüstü bir varlık veya güç tarafından yönlendirildiğine inanılan bir anlamı öne çıkarır. İnsanların yaşamları, ilahi bir plana göre şekillenir. Evrenin kökeni, yaşamın amacı ve ölüm sonrası yaşam gibi metafizik soruları yanıtlamaya çalışırlar.
Bilim, doğaüstü açıklamalara dayanmaz ve kanıtı olmayan iddialarda bulunmaz. Kanıtı olmayan bir iddia zaten bilimsel değildir. Evrenin işleyişini doğa yasalarını kullanarak anlamaya çalışır. Bilim insanları, temel metafizik soruları yanıtlamak yerine gözlem ve deneylere dayalı olarak ölçülebilir ve anlaşılabilir gerçekleri anlamaya çalışırlar.
Dinler, genellikle kişisel inanç ve deneyimle ilişkilendirilirler. Her insan dinini kişisel bir biçimde yaşar ve yaşamın anlamını kendine özgü bir şekilde deneyimler.
Bilim ise evrensel ve nesnel bir perspektifi vurgular. Her yerde geçerli olabilecek bilgilere ve anlamlara ulaşma amacını taşır. Bilimsel bilgi, kişisel inançlardan bağımsızdır ve genellikle genel kabul gören gerçeklere dayanır.
Özetle, yaşamın anlamını dinlerde bulmakla bilimde aramak arasındaki temel fark, inanç ve şüphecilik, doğaüstü ve doğal, mutlaklık ve test edilebilirlik/yanlışlanabilirlik, kişisel ve evrensel gibi unsurları içerir. Bu iki yaklaşımın farklılıkları, insanların yaşamı yorumlama biçimlerini önemli ölçüde etkiler. Her iki yaklaşım da insanlar için farklı anlam ve tatmin kaynakları olabilir.

Doç. Dr. Şafak Nakajima