Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam236
Toplam Ziyaret738899
Mutlu Yıllar

Sürekli anlaşmazlığın ve uyumsuzluğun nedenleri; kadınla erkek arasındaki dinsel ve yasal engeller ile toplumların arasındaki sınırlar ve kurallardır!
Adnan YALIM


Yeni yılda çocuklarınıza, bilgi yerine, özgün olanı; sporu, müziği, resim çizmeyi, kitap okumayı, yemek yapmayı, insanların birbirlerinden farklı olduklarını anlamalarını sağlamak için de, sanatı öğretin!

Ayrıca; sembol ve ritüeller yerine,

Değerleri; dil ve sanat, hukuk ve tarih, sorumluluk ve sorgulama, çevre ve iklim bilincini...

♠ Yaşamayı; kimseden emir almadan ve kimseye emir vermeden yaşamayı...

Benlik edinmeyi; "kul benlik" değil, "özerk benlik" edinmeyi...

Düşünmeyi; kimseden emir almadan, bağımsız düşünmeyi...

İnanmayı; safsatalara değil, başarıya inanmayı...

Başkalarına değer vermeyi...

Ekip çalışmasının önemini... 

...öğretin çocuklarınıza!

Halim Karatekin (Hüseyin Seyfi)

HALİM KARATEKİN


   

Hüseyin Seyfi


Kendi olanaklarım içinde arıyor, araştırıyorum. Söyleşilere konuşmalara katılıyorum. Çoğu kez kulağım tetikte geziyorum. Bazen de işim rast geliyor. Bakıyorsunuz aradığım konu ayağıma dolanıyor.

‘1946 yılının güz günü. Bulgur imece sırası bizde’ diyor Halim Karatekin.

Benim için yukarıdaki söz yetiyor. Yabancısı olmadığım ve kısmen yaşadığım bulgur imecesini kısaca anlatıp, Halim Karatekin’i 1946 yıllarından kalma aşk şiirlerini sunacağım.

Hasat mevsimi bittikten sonra, temel ihtiyaçların başında bulgur ve un hazırlamak gelirdi; un ve bulguru sağladığın zaman açlığı kapıdan kovmuş sayılırdınız. Un ve bulguru yeteri kadar sağlayabilmek öyle her babayiğidin harcı değildi. O günlerin koşullarında zor işti. Aşağı yukarı bir yılın tüm emeği un ve bulgurda birleşirdi. İnsanlar yarı aç, yarı tok yaşardı. Giyim kuşam, yeme içme şimdikinin onda-biri bile değildi.

Bulgur el ile dönderilen yuvarlak taş değirmenlerinde yapılırdı. Buna ‘bulgur çekme’ denirdi. Kışa girmeden hazırlıklar yapılır, ‘Bulgur imecesi düzenlenirdi.’ Köydeki her evden genç kızlar guruplara ayrılır, akşamları ödünçleşerek her akşam bir evde bulgur çekilir, imece düzenlenirdi. Bulgur imecesi en az bir ay süren bir törendi. İş, eğlence şekline dönüştürülerek, yapılıyordu. Ne aşklar yaşanır, ne türküler söylenirdi. Büyük bir hoşgörü ve anlayış içinde aşklar türkülerle dile getirilirdi. İş, gece yarılarına bazen de sabaha kadar sürer, yemekler, çerezler yenirdi. Bu yüzden o zaman dört gözle beklenirdi. Bu Anadolu’ydu. Anadolu’nun sesi idi. Bu güzelim toprak ne seslere tanık olmadı ki...

Halim Karatekin, seksenini geçmiş. Küçük bir bakkalı var. Boş durmamak için çalışıyor. Karısı İfagat da yetmiş yaşlarında. Birbirlerine yardım ederek geçinip gidiyorlar. Laf lafı açtı. Bulgur imecesinden söz açıldı.

‘İmecede kızlar oğlanları, siniye koyarlardı. Sini demek, oğlana yakıştırılmış türkü olup arkasından da sevdiği kızın adı gelirdi. 1946 yılının güz günüydü. Bulgur imecesi sırası bizdeydi. İçim içime sığmıyordu. Çünkü beni de siniye koyacaklardı. Çok heyecanlıydım. Benim de bir sevdiğim vardı. Adı Behiye idi. Behiye, anlı şanlı, çok güzel bir kızdı.

O akşam kapıya durdum. Elimde elma dolu bir sepet vardı. O zamanlar elma çok kıymetliydi ve çok az bulunurdu. Kızlar imece için bizim evin önünde toplandılar. İçeri girmeye başladıklarında ellerine birer elma veriyordum. Elmayı alan içeri giriyordu. Sıra Behiye’ye geldiğinde, ona iki elma verdim. Elmanın biri o, biri de ben diye düşündüm. O da aynı şeyi düşünmüştür herhalde. Sevgimden haberliydi. Ama o sıralar başka bir köyden dünür geliyorlardı. Uzatmayalım, kısmet olmadı. Başkasına gitti, ama içimde kaldı. Şimdiye dek türküleri sakladım. Al, seç içinden.’ diyerek önüme defteri koydu.

Bakkala gelen çocuklar merdiven başında bekleşiyorlardı. Onları içeri aldıktan sonra şiirlerden bazılarını seçtik. İşte Halim Karatekin’in 1946 yazımı şiirlerinden bazı dörtlükler:

     Hak yaratmış hiç bulunmaz benzeri 
     Gözler kara kirpikleri sürmeli
     Koymuşum yoluna ben tatlı canı
     Görür müyüm alır mıyım kız seni

     Sabahleyin bir Huri’ye benzersin
     Keklik gibi saçın salar gezersin
     Şu günlerde güzellerden güzelsin
     Nasip olur sarar mıyım kız seni

     Ak kolların görünüyor kar gibi
     Ben seni bilirim bana yar gibi
     Öyle bir sevdadır ki görünmez dibi
     Bir görüşte vurup geçtin sen beni

     Akşam yakın kederlerim basıyor
     Gönül senin hayalinle yaşıyor
     Kuşlar gibi daldan dala koşuyor
     Hak yazar da koklar mıyım kız seni

     Hani güzel senin ile kavlimiz 
     Saklı durur o verdiğin aynamız
     Saya saya bitmez oldu günümüz
     Dünya bana zindan oldu nideyim

     Demiştin bir gün senin olurum
     Nerde olsa seni arar bulurum
     Başım duvaklı gelin olurum
     Geçti günler hayal oldu hepsi

     Neden böyle oldu bizim işimiz
     Bahar geldi, yaklaşıyor kışımız
     Beyaz iken kara oldu içimiz
     Geçti günler hayal oldu hepsi

     Bahar yağmurları gibi güzel kokusu
     Ne kadar tatlıdır hele bakışı
     Şimşekler gibidir vurup geçişi
     Kaybettim o güzeli bulamam

Halim Amca bir de kendi için bir dörtlük söyledi. Onu da aktarmadan edemeyeceğim:

    Dışarı bulanık yağsın yağmurlar
    Yüce Hakkım bize versin ömürler
    Tarlalar doldu, bakın rahmetler

    Yürüyom da varamıyom durağa. 


Hüseyin Seyfi’nin notu: Kızılırmak gazetesinde yayınlanması için, 1946’da yazdığı bu dörtlükleri benimle paylaşan ve ta o zamandan beri sakladığı defteri bana açan sayın Halim Karatekin’e teşekkürlerimi iletirim.

Bu gibi hikayeleştirdiğim öyküler tamamen kültürel amaçlı olup köşede köprüde kalmış değerleri gün yüzüne çıkarmaktır. Hüseyin Seyfi.


 


Yorumlar - Yorum Yaz
Din ve Bilim


Din ve Bilim
Doç. Dr. Şafak Nagajima

Biz insanlar, -bugünkü bilgilerimize göre- diğer canlılardan farklı olarak derin bir düşünme, yansıtma yeteneğine ve öz bilince sahibiz. Bu özelliklerimiz bizi, kendimize, çevremize, yaşama dair karmaşık sorular sormaya ve anlam arayışına iter. Kimimiz cevapları dini inançlar ve öğretilerde ararken, kimimiz de bilimin bistürisiyle yara yara, bilinmezin derinliklerine ulaşmaya çalışır.
Peki bu iki yaklaşımın arasındaki temel farklar nedir?
Dinler, bir inanç sistemi temelinde şekillenir ve yaşamın anlamını yaratıcı bir güç veya ilahi bir amaca bağlarlar. Kutsal metinler, ritüeller ve gelenekler aracılığıyla bu anlamı sunarlar.  Din, genellikle şüpheye yer bırakmayacak mutlak bir doğruyu hedefler ve o doğruya inanmayı amaçlar.
Bilim ise şüphecilik ve sorgulamaya dayanır. Gerçeği gözlem ve deneye dayalı objektif ve kanıtlanabilir bir yöntemle arar. Bilim insanlarının amacı, evreni ve insan yaşamını mantıklı ve deneylere dayalı açıklamalarla anlamaktır.
Dinler, genellikle değişmeyen ve sınanamayan bir inanca dayanır. Yanlışlanamaz veya test edilemezler. Örneğin, yaratılış konusu, evrenin nasıl yaratıldığına dair kesin bir inanç içerir.
Bilim ise yanlışlanabilirlik ilkesine dayanır. Bilimsel iddialar test edilebilir ve sınanabilir. Bilimsel bir açıklama veya teorinin yanlış olduğu deney veya gözlemle kanıtlanabilir.  Örneğin, yerçekimi teorisi belirli deneylerle sınanabilir ve yanlışlanabilir.
Dinler, genellikle doğaüstü bir varlık veya güç tarafından yönlendirildiğine inanılan bir anlamı öne çıkarır. İnsanların yaşamları, ilahi bir plana göre şekillenir. Evrenin kökeni, yaşamın amacı ve ölüm sonrası yaşam gibi metafizik soruları yanıtlamaya çalışırlar.
Bilim, doğaüstü açıklamalara dayanmaz ve kanıtı olmayan iddialarda bulunmaz. Kanıtı olmayan bir iddia zaten bilimsel değildir. Evrenin işleyişini doğa yasalarını kullanarak anlamaya çalışır. Bilim insanları, temel metafizik soruları yanıtlamak yerine gözlem ve deneylere dayalı olarak ölçülebilir ve anlaşılabilir gerçekleri anlamaya çalışırlar.
Dinler, genellikle kişisel inanç ve deneyimle ilişkilendirilirler. Her insan dinini kişisel bir biçimde yaşar ve yaşamın anlamını kendine özgü bir şekilde deneyimler.
Bilim ise evrensel ve nesnel bir perspektifi vurgular. Her yerde geçerli olabilecek bilgilere ve anlamlara ulaşma amacını taşır. Bilimsel bilgi, kişisel inançlardan bağımsızdır ve genellikle genel kabul gören gerçeklere dayanır.
Özetle, yaşamın anlamını dinlerde bulmakla bilimde aramak arasındaki temel fark, inanç ve şüphecilik, doğaüstü ve doğal, mutlaklık ve test edilebilirlik/yanlışlanabilirlik, kişisel ve evrensel gibi unsurları içerir. Bu iki yaklaşımın farklılıkları, insanların yaşamı yorumlama biçimlerini önemli ölçüde etkiler. Her iki yaklaşım da insanlar için farklı anlam ve tatmin kaynakları olabilir.

Doç. Dr. Şafak Nakajima