Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam53
Toplam Ziyaret713422
Kitap Tanıtım Köşesi

Ma.Zi-1945
Çağdaş Çelebi
Baykuş Dağları ve İkinci Dünya Savaşı'nın sırları…

Şair Dr. Salim Çelebi’nin kızı Çağdaş Lara Çelebi’nin yazmış olduğu “Ma.Zi-1945” adındaki bu roman, kendi alanında dünya literatüründe bir ilk! Romanın konusu gerçek olaylara dayanıyor ve yaklaşık üç çeyrek asırdır bir sır gibi duran bir konuya ışık tutuyor!
kosektas.net

Köyümüz bilgisunum sayfası kosektas.net, Ma.Zi-1945 adındaki bu kitabı, ilgi duyan on ziyaretçimize ücretsiz ulaştıracaktır!
Kitap talebi için tıkla

II. Dünya Savaşı sürerken 1943 senesinde Nazilerin, biri Ksiaz Kalesi’nin altında ve diğerleri Baykuş Dağları’nda olmak üzere Aşağı Silezya’da inşa
etmeye başladıkları kilometrelerce karelik büyüklüğündeki yedi devasa yeraltı kompleksi ve tünelleri, günümüzde hâlâ gizemini korumaktadır. Toplama kamplarından getirilen esirlere yaptırılan projeye, büyüklüğünün yanı sıra, gizliliğinden dolayı kod adıyla bahsedilmesi gerektiğinden, Almancada “dev” anlamına gelen Der Riese ismi verilmiştir. Ne amaçlı yapıldıkları tam olarak bilinmese de tesisin, silah üretimi için tasarlandığı veya karargâh olarak planlandığı tahmin edilmektedir.

Özellikle ilk ihtimalin üzerinde duran uzmanlar, yeraltı tünellerinde nükleer silahların, V1 ve V2 roketlerinin, yerçekimi karşıtı çeşitli deneylerin yapıldığını ve hatta “çana” benzediği için Die Glocke adı verilen bir makinenin test edildiği tezleri üzerinde durmaktadırlar. Ma.Zi-1945 romanı, dönem Almanya’sında yaşananları, bu esrarengiz projeye katılan bir makine mühendisi olan Matthias ve onun yakın dostu Thomas aracılığıyla tanıştığı iki Yahudi kız kardeşin başlarına gelenler çerçevesinde ele almaktadır.

Ma.Zi-1945 l Çağdaş Çelebi l ISBN: 9786253911133

Yayınevinin kitap tanıtım bültenidir.

Köşektaş Köyü Muhtarlığı

     
 KÖŞEKTAŞ KÖYÜ MUHTARLIK SAYFASI   
Atamıza ve bayrağımıza olan saygımız ve sevgimiz sonsuzdur! Atamızı bir idol, bayrağımızı bir sembol gibi görmek yerine, Atamızın fikir ve düşüncelerinin yayılıp benimsenmesine, bayrağımızın kutsallığına ve gerektiği yerlerde dalgalandırılmasına özen gösteririz!

Muhtarlar, demokrasinin temel ta
şıdır!
Mustafa Kemal Atatürk
 
Muhtarımız
 Emin Karatekin

Köyümüzün yönetimsel anlamda sorumlusu olan Emin Karatekin, 31 Mart 2024, Pazar günü yapılan yerel seçimde oy çokluğuyla seçilmiştir, herhangi bir partinin temsilcisi değildir ve köy tüzel kişiliğini temsil etmektedir!

                                   Azalarımız                             

Sefa

Ceyhan

Turgut

Cesur

Özkan

Şahman

Emrah
Ceyhan

Dört kişiden oluşan, 31 Mart 2024, Pazar günü yapılan yerel seçimde seçmenlerin çoğunluğunun tercihiyle seçilen, yukarıda açık kimlikleri yazılı azalarımız, muhtarımız Emin Karatekin ile birlikte köyümüzün yönetim heyetini oluşturmaktadırlar!

Muhtarlık Mesai Saatleri ve İletişim Bilgileri

Çalışma Günleri ve Mesai Saatleri
Pazartesi l Salı l Çarşamba l Perşembe l Cuma
0090 384 463 6363muhtarlik@kosektas.comMuhtarlık Destek Grubu

Muhtarlık İşlemleriMuhtarlık  Faaliyet ListesiMuhtarlık Destek GrubuGörev Yıllarına Göre Muhtarlar


Köyümüzde; 31 Mart 2024, Pazar Günü Yapılan Muhtarlık Seçimi Sonuçları
 Kullanılan Oy Sayısı: 288 l Geçerli Oy Sayısı: 280 l Geçersiz Oy Sayısı: 8

Oyların Adaylara Göre Dağılımı

AdaylarOy SayısıOy Oranı
 Ali Erkan51 % 18,21 
 Bilal Şernaz 84  % 30,00
 Fatma Taşkıran 9 %  3,21
 Emin Karatekin118 % 42,14
 Sencar Taşkıran 18 %  6,43







Yorumlar - Yorum Yaz
Korku ve Hürriyet

Korku ve Hürriyet
Hasan Ali Yücel

İnsanların yüzünü en çok iki şey çirkinleştirir: Korku ve hırs. Korku, ruhun kirpi gibi kendine katlanıp ufalanması; bedenin ekşi yiyen ağız gibi buruklaşıp büzülmesidir. Korkak, ruhu iğri büğrü olmuş bedeni her zaman ve her taraftan bir bela bekleyen tavşan gibi vehimleri içerisine sinmiş yaşar. Doyurulmamış arzuların kustuğu zehirler uzun yıllar birike birike şifası güç bir tesemmüm, iliklerine kadar işler. Gözler yuvalarına gömülmüştür, etrafa ürkek ürkek bakar. Bakışların istikameti yere doğrulur. Korkak, muhatabile göz göze gelemez. Düşündüklerini karşısındaki keşfedecek diye ödü patlar.

Öd, dedim de, malûm, bu, safra demektir. Büyük korkular, safra kesesine, karaciğere çok tesir ederler. Mücerebdir gaflet olunmaya! Oburların sine sine, politikacıların birden bire yedikleri bir darbeden dolayı çok kere karaciğerleri bozulur veya safraları taşar. Doktorlarımız, hekim diliyle bunu daha etraflı açıklasalar da biz halk dilindeki ödü patlama, ödü kopma gibi tabirlerinin vereceği manadan icabeden dersi alabiliriz. Ödlek veya ödelek kelimelerinin korkak anlamına gelmesi de bu sebebten olsa gerek, Maarifin despotları (!) elinde bulunduğu zamanlarda fikir ve kanaatlerini söylemeycek derecede büyük korkular geçirmiş meşhur psikologlarımız, ruh ile beden arasındaki münasebet bakımından bu konuda nefislerinde yaptıkları denemeleri neşretseler, ilme büyük bir hizmet etmiş olurlar!

Korktuğunuz bir zamanda kendinizi toplayıp tecrübe için bir kere aynaya bakınız, ne kadar çirkinleştiğinizi görürsünüz. Yüzünüzdeki çizgiler derinleşmiş, içleri künk döşenecek su yollarına dönmüş, elmacık kemikleriniz büsbütün yumrulaşmış, gözlerinizin altı morarmış, ağzınız iki yana çekilip gerilmiş, bakışlarınız sönmek üzere olan bir kandil gibi titrek ışıkları ile manasızlaşmıştır. Ellerinizin titremesi müsaade etse de göğsünüzün sol tarafına onları koyabilseniz, yüreğinizin nasıl kuş gibi çırpınmakta olduğunu hissedersiniz. Korku ile irade, öyle derin bir felce uğrar ki, uzuvların kendilerini idaresi sona erer; tabii halde yapamayacağınız hareketleri korku anında en elverişsiz yerde ve şekilde yaparsanız. Korku bedende ve dolayısıyla ruhta çıkan bir ihtilâldir. Bir ihtilâl, fakat tecavüzden ziyade müdafaa halinde bir ihtilâl. Korku, iç dünyamızda ne nizam bırakır, ne intizam. Fikir ve hareketlerdeki en akıl almaz saçmalar, korku halinde sâdır olur.

Elhain-ü haifün, yani, korkak, haindir. Niye? Çünkü, korku ile ruhun karanlık mahzenlerine toplanan ezintiler, üzüntüler; kapalı bir yere birikmiş barut tozu gibi en küçük bir kıvılcımla içeriden yanmaya hazırdır. Zamanını bulup patlayıncaya kadar baskı altında kalır. Korkağın açık yürekle hareket etmeyip arkadan vurması, üstü örtülü hareketlerle saman altından su yürütmesi, kendi meydana çıkmadan onu buna katıp hadiseler çıkarması, hep bundandır. Şarkta, garpta tarih meydanına peçeli veya maskeli çıkan tahrikçiler, korkudan dolayı gizlenmişlerdir. Bu cins tipler, yere bakar, yürek yakar. İnsanlar fertçe ve cemiyetçe böylelerinden çekinmelidirler.

Korku nereden doğar?

Korku, hesaba sığdırılmamış dileklerden, kudretle nisbeti düşünülmemiş hırslardan doğar. Ha daha servet, ha daha büyük kudret, ha daha çılgın sefahet!... dedikçe henüz elde edilmiyene erişmenin sabırsızlığı veya elde edilmişlerin bir ânda kaybolması kaygısı, insanı, çıldırtan korkular içerisine atar. Ne servette, ne kudrette, ne sefahatte miktar mühim değildir. Bir liraya bir can, bir sandalyaya bir hayat, bir şehvet anını yaşamaya bütün bir şeref ve haysiyet feda edilirken bu küçük miktarlara bakıp hayret etmemeli. O bir lira, Karunun hazinelerinden daha kıymetlidir; o küçük memuriyet sandalyası, bir saltanat tahtıdır; o keyif mevzuu sümüklü mahlük, cennet hurilerini kıskandıracak bir husn-ü ândadır.

Korkunun bütün canlı varlıklarda toplanıp düğümlendiği nokta, şuur altına sinen ölmek ihtimalidir. Ölüm, istisnasız, her canlının korkup kaçtığı bir fikir, bir hayal, bir içgüdüdür. Bu da pek tabiidir. Çünkü hayat, ölümden kaçan kuvvetlerin devamıdır. Fakat akıl sahipleri için hakikat, hiç böyle olmamak lazım gelir. Şu fâni dünyada başımıza gelmesi muhakkak tek olay, ölümdür. Doğduğunu bilmeyen, hatırlamayan insanın bir gün öleceğinde şüphe var mıdır? O halde yüzde yüz olacak bir şeyden niçin korkmalı? Gel de bunu kendine anlat!.. O halde ölümü tabii almalı ve hayat boyunca ona kendimizi alıştırmalıyız. Oyunla, alayla, içkiyle, her türlü ihtirasların uyuşturucu tesiriyle onu şuurumuzdan silmeye kalkmak, muvakkat bir zaman için kendimizi aldatmaktan başka neye yarar?

Bir yürekte ki korku hakimdir, o, korku doğuran bağlarla sımsıkı bağlanmış demektir. Böyle bir insanda hürriyet olabilir mi? Bu hal, fertler için böyle olduğu gibi cemiyetler için de böyledir. 1908 de bizde «Hürriyet» ilan edilmişti. Muayyen günlerin halkı coşturan sevinci geçtikten sonra isyanlar, muharebeler, partiler, mücadeleler birbirini kovaladı ve gönüllerde hâkim his, korku oldu. O devrin iktidarına kapılanamamış vatandaşlar için ilan edilen şeyin hürriyet olmayıp sıkı yönetimli bir istibdad olduğu kanaati kafalara yerleşti. Korkutan rejimlerde hürriyet aramamalı. Bütün toptancı sistemler ve idareler, hürriyetsizdir. Hürriyet, korkutmaz, sevindirir; zorlamaz, inandırır. Onun için hürriyet, daima güzel bir kadın şeklinde temsil edilmiştir; eli bıçaklı, beli altıpatlarlı bir eşkiya suretinde değil…

Korkak hür olmadığı gibi hürriyete razı da olamaz. Kendine güvenemeyen fertler veya zümreler, daima korku ile etrafını kudretlerine bendetmeye ve bende etmeye mecbur olmuşlardır. En büyük müstebitler, en tehlikeli korkaklardır. Korkulu rüyaların endişesiyle uyanık kalmışlardır. Fakat çok kere korktukları başlarına gelir. Cesur olanlardır ki ancak hür olabilirler. Cesaretin fazilet oluşu bundandır. Efsanelerin ölümsüz kahramanları bile zamanla ölürler, fakat cesaretlerini hiçbir zaman kaybetmezler.

Cesaret, akıllının korkusuzluğudur; faziletlerin başında sayılır. Cüret, akılsızın atılganlığıdır; insanların tehlikeli kusurlarından biridir. Bu bakımdan hürriyet, akıllının bağımsızlığı olabilir. Hesapsız ve muvazenesizde hürriyet, ifrata kaçar. Siyasi rejimlerin sağ ve sol uçlarından hürriyetin barınmaması bundandır. Hürriyet isteyen fertler ve toplumlar, korkak olmamalı. Fakat hiçbir zaman muvazene bozucu bir cürete, aklın hesap ve temkin isteyen nizamını altüst edici çılgınlıklara kendini kaptırmamalıdır.  
 

Korku ve Hürriyet l Hasan Ali Yücel5 Temmuz 1951